Ne yazık ki acılarımız her geçen gün derinleştirilerek büyüyor; bugün de yaşam gülüşlü devrimci, sosyalist, yurtsever gençlerimizi katlettiler, hem de hunharca; yaşama, umuda, geleceğe düşman çağdışı karanlık kan emiciler tarafından… Kobanê’de yeni yaşamı birlikte yeniden kurmak için yola çıkan gençlerimizi, umudun, güzel düşlerin altın çocuklarını katlettiler…
Kan emici barbarlar, Ortaçağ karanlığı insanlık dışı güçler sadece umuda, güzel geleceğe, onların yürüyüşçülerine değil, insan ve insanlık adına ne varsa ona düşmandırlar…
Suruç katliamının gerçek failleri bellidir:
Öteden beri devletin bütün erklerini ve olanaklarını fiili olarak eline geçirmiş, fiilen sultanlığını kurma yolunda hatırı sayılır bir yol kat etmiş R. Tayyip Erdoğan ve onun doğrudan yönetimindeki AKP, AKP medyası, MİT ve diğer kontra güçleri!
Kobanê düşmanlığı da boşuna değildir. Çünkü Kobanê Erdoğan için stratejik yenilginin adıdır; Kobanê, Erdoğan için sultanlık düşlerinin suya düşme sürecinin stratejik adımıdır.
7 Haziranda aldığı yenilginin temeli Kobanê ile atılmıştır. O nedenle Kobanê şahsında Rojava’ya, Rojava devimine düşmandır!
“Ve bu düşmanlıklarını günümüze kadar büyüterek, derinleştirerek, açık katliam ve soykırım hareketleriyle taşıdılar; son Kobanê Katliamı ve işgal, müdahale tehdit ve hazırlıkları, anılan bu çizginin en son halkaları niteliğindedir…
Bu bağlamda TC ve İŞİD arasındaki ilişki çok net bir yere oturuyor:
İŞİD, TC’nin en başta bütün parçalarıyla Kürt ve Kürdistan’a karşı doğrultulmuş bir katliam, soykırım ve KONTRA silahıdır!
Aynı zamanda İŞİD, Erdoğan’ın tek başına hâkim ve iktidar olduğu TC’nin Suriye ve Ortadoğu politikasında en temel koçbaşlarından ve silahlarından biridir!” (Kobanê Katliamı ve Düşündürdükleri, M. C. Yüce, Haziran 2015)
Kuşkusuz bu düşmanlık, salt kin ve öç alma hedefiyle açıklanamaz. Bu var, son Kobanê katliamı ve Rojavaya askeri müdahale hazırlıkları, hem bu düşmanlığı, hem de Erdoğan’ın güncel iktidar planlarını açıklamaktadır.
Suruç katliamı ile Erdoğan’ın iktidar hedefleri arasında da doğrudan bir ilişki vardır. Rojava ve genel Kürdistan’a düşmanlık ve savaş, içte en geniş milliyetçi, şoven ve ırkçı çevreleri bir “Milli Mutabakatta” buluşturmada önemli bir araç olarak düşünülmekte, yine bu, “iç güvenlik” bahanesi yaratmada da bir politik ve psikolojik etken olarak kullanılmak istenmektedir…
Katil ve hırsızın, tek bir seçeneği vardır: Ne pahasına olursa olsun suç imparatorluğunu sürdürmek! Hele bu suç imparatorunun bütün suçları belgeleriyle ortada duruyorken yapamayacağı hiçbir kötülük yoktur, işlemeyeceği bir suç, yapmayacağı bir katliam ve hunharlık yoktur; suç işlemekte bir ölçü, sınır ve ahlakı kural tanıması da mümkün değildir!
Bu nedenle çok acı olsa da yapılan katliamlar, şaşırtıcı değildir.
Sergilenen ve her gün biraz daha büyütülerek uygulanan katliamlar senaryosu çok açıktır. Bunların ayrıntısına girmek bu kısa yazının konusu değildir. Acilen yapılması gerekenler var:
Katliamın birinci dereceden sorumlusu R. Tayip Erdoğan’dır.
Bir katil ve hırsızın hiçbir meşruiyeti yoktur!
Bir hırsız ve katıl “Cumhurun başı” da olamaz!
Bu gerçekliği parlamento ve “yasal” platformlarda dile getirmek ve en geniş bir biçimlerde bilinçlere ve vicdanlara taşımak gerekmektedir.
Bununla birlikte en geniş demokratik devrimci zemin ve platformlarda mücadeleyi en geniş kitlelere mal etmek, bu iki kanalı birleştirmek önemlidir.
Açık ki gelişmelerin yönü, iki seçeneğe işaret etmektedir:
Ya katil ve hırsızın mutlak iktidarı!
Ya da etkin mücadelelerle demokratik gelişmelerin önünün açılacağı yeni bir süreç!
Bunların dışında başka bir gelecek ve seçenek yok!
Suruç Katliamını lanetliyoruz!
Güzel Düşlerimizin Altın Çocuklarının anılarını saygıyla anıyoruz!
20 Temmuz 2005
M. Can Yüce