Kürt halkı, Kürdistan’ın dört parçasında, daha doğrusu dünyanın dört bir yanında, çoğalan dostlarının da desteği ile tarihsel bir direniş sürecine imza atıyor…
İstisnasız dost ve düşmanın açık veya örtük bir biçimde önünde şapkasını çıkardığı Kobanê, bu direnişin zirvesidir; aynı zamanda bu direniş sürecinin temel, ayrıştırıcı, birleştirici, ayağa kaldırıcı, bilinç ve ruhlarda sıçramalar yaratıcı zirvesidir; çağdaş Kürdistan Tarihinde bir dönüm noktasıdır.
Kobanê Direnişi, uluslaşma, ulusal birlik ve özgürleşeme mücadelesi açısından da tarihsel bir sıçrama noktasıdır.
Büyük Kobanê Direnişi, aynı zamanda, dost ve düşman güçlerin kimliklerini, gerçek yüzlerini ve amaçlarını tartışmasız bir biçimde netleştirdi ve açığa çıkardı; Kobanê, bu anlamda da bir mihenk taşıdır.
Gelinen noktada uluslararası ve bölgesel koşullar, dört parça Kürdistan açısından tarihsel fırsatlar sunuyor. Bu, hemen hemen her çevre ve herkesin paylaştığı ortak bir değerlendirmedir.
Bu, aynı zamanda, ortak bir politik ve stratejik hatta buluşma, bunun kurum, yapı ve ilişkilerini geliştirme, atılan ve geliştirilen adımları daha da büyüterek kurumlaştırma ertelenmez görevlerini de dayatıyor.
Aslında fiili olarak sömürge sınırları aşılmıştır. İŞİD Ortaçağ karanlığına karşı Güney’de Gerilla ve Peşmergelerin ortak mücadeleleri, Kobanê ekseninde ortaya çıkan ve zirveleşen ulusal duyarlılık, Duhok Anlaşması, Güney Kürdistan Parlamentosunun Rojava Kantonlarını tanıması ve en son Kuzey üzerinden Kobanê’ye geçen Peşmerge güçleri ve Kuzey halkının gösterdiği büyük coşkulu sevgi bu gerçekliği çok net bir biçimde anlatıyor.
Bu, aynı zamanda, ertelenmez görevlerin de altını çiziyor.
Kobanê Direnişi, TC’nin, Erdoğan ve AKP’nin Kürt ve Kürdistan düşmanı kimliğini, yüzünü ve tavrını bütün çıplaklığı ile ortaya koydu.
Bir kez daha ortay çıktı ki, TC, Erdoğan ve AKP, İŞİD Ortaçağ karanlığının en büyük destekçisidir.
Bu, temel olarak Kürt ve Kürdistan düşmanlığından kaynaklandığı gibi, aynı zamanda Ortadoğu üzerinde geliştirdiği Sünni-Mezhepçi Neo-Osmanlı politikasının da bir gereğidir.
Hükümet olur olmaz Erdoğan ve AKP, iç iktidar mücadelesi ile Ortadoğu Sünni-Mezhepçi Neo-Osmanlı politikasını birlikte yürütmüştür. “Çözüm sürecini” de bu bağlamda ele almış ve yürütmüştür. Bu politikayla iktidar kavgasında ve Sünni-Mezhepçi Neo-Osmanlı politikasını hayata geçirmede Kürdistan dinamiklerini etkisizleştirme ve mümkünse yedekleme hesapları yaptı, yapıyor. Ancak daha önceki direnişler ve özelikle Kobanê Direnişi ile birlikte bu hesapları alt üst oldu…
Sayısız belge ve kanıtlarıyla ortaya çıktığı gibi, Erdoğan ve AKP, TC’nin yasalarına göre, en sıradan toplumsal ve ahlaki ölçülere göre “Bir suçlu ve suçlular topluluğu”dur.
Bu suçlular topluluğu çok iyi biliyor ki, iktidarda kalmak, onlar için bir tercih değil, bir var oluş, ayakta kalma, soluğu demir parmaklılıklar ardında almamanın temel dayanağıdır.
Bu nedenle Erdoğan ve AKP, en sıradan bir gösteride, en sıradan bir tepkide kendi sonlarını görmekte ve korkmaktadır.
Korktukça saldırmakta, polis devleti, tek kişiye dayalı iktidar sistemini pervasızca uygulamakta zerre kadar tereddüt etmemektedir; bu, suçlular topluluğunun “fıtratında” var ve onun kaçınılmaz gereğidir.
Daha öncesi bir yana son bir yıl içinde yasal, politik ve fiili olarak yapılanlar bu yargının temel kanıtlarını sunmaktadır.
“Çözüm sürecini” ağzından düşürmeyen Erdoğan iktidarının demokrasi ve Kürt sorunun çözümünde tek bir adım, tek bir girişimde bulunmaması da bundandır.
Elbette temelinde TC’nin özel savaşçı ve Kürt düşmanı inkâr ve imha sistemi var; bununla birlikte suçlular topluluğunun ne pahasına olursa olsun iktidarda kalma dürtüsü, bunu bir var oluş nedeni olarak görme anlayışı göz ardı edilmemelidir.
Demokrasi ve Kürdistan sorununun eşitlik ve özgürlük temelinde çözümü, hatta çözüm konusunda en sıradan bir girişimi konusunda Erdoğan ve AKP hakkında “iyimser” olmak, kendi kendini kandırmaktır.
Demokrasi ve özgürlüğün yolunu, Kobanê Direnişi ve onun ekseninde ortaya çıkan gerçekler anlatmaktadır…
Bijî Berwadana Kobanê!
Bijî Kurdistan!
30 Ekim 2014